7 Ocak 2010 Perşembe

televizyon kültürü / cilt:1



televizyonu ne zaman açsam bir aptallık karnavalı seyrediyorum.
özel,tüzel ya da lokal,kanallar arasında ayrım yapmaya gerek yok.
hepsi birbirinden şahane,hepsi birbirinden kanserli.
örnek: istinye park'ta bir geçiş töreni..
tok bir ses içimizi karartıyor:
"bilmem kim bilmem kimin kocasıyla nasıl yakalandı?"
ve ardından korku filmi fragmanından editlenmiş bir "DADATDATDADAT" vurgusu.(bu kısmını melodik olarak seslendirelim lütfen)
hayret etme refleksimi çok uzun zaman önce kaybettigimden sadece susmakla yetiniyorum.
yüzlerce küresel ve toplumsal soru(n)un içinden sormak için seçilebilecek en ahlaklı, en yapıcı kesit bu olsa gerek.
ispanyol olsam bravo derdim.kökenimi bildiğimden durum karşısında yalnızca tüh demekle yetiniyorum.
bu tuhaflığı anlatmak için hangi yöntemi kullanmalıyım karar vermek güç.liberal bir tavır takınsam işim oldukça kolay olurdu.
cepleri en dolu,köşeleri en büyük gazetecileri taklit etmekle işe başlar, günümüzde alınabilicek en kral lakap olan "liboş" ünvanını taşıyarak, toplumda gururla dolaşabilirdim.
lakin riyakar olmak belli bir miktar sihir gerektirir ve ben yakalanmama konusunda beceriksizim.öyle kağıttan illüzyonlar yapıp küçük derelerde yüzdüremem.
felsefeyi denesem,yazının amacına hizmet etmiycek bir toz bulutunun içinde kaybolup gitmesinden korkuyorum.
3. ve son yöntemse "ahlak çemberi" başvurmak.
bu temele dayandırılarak atılan başlıklar,kişinin ahlak adına önce kendi kredilerini kontrol etmesini gerektirir -ki teşekkür ederim, almiyim, zannedersem çoktan tükenmişlerdir-.
peki konuya neresinden başlanıcak?
bu soruya cevaben biri öneri diğeri soru olmak üzere iki kozum var.
şikayet edip sızlanmak yerine,televizyon izlemeyin.
soruysa: bilmem kim bilmem kimin kocasıyla nasıl,niçin ve kime yakalanmış olabilir?
en merak uyandırıcı ilk iki cevabı veren okura birer adet tüplü televizyon hediye ediyoruz.

0 yorum:

Yorum Gönder